İnsanların sorumlu oldukları alanlarda sıradan işlerini yapmalarını dahi bir lütuf olarak görüyoruz malesef.
Asli görev ile hizmet anlayışını birbirine karıştırıp insanların başarı veya başarısızlığını – özellikle de başarısını- buna göre belirleyip propagandasını yapıyoruz.
Bir yönetici eğer bir öncekinden biraz daha çalışkansa, gelen bir rektör bir öncekinden daha fazla bölüm açmışsa, bir belediye başkanı selefinden fazladan iki sokağa parke döşemişse, biri diğerinden daha fazla basında yer almışsa… o bizim gözümüzde daha başarılı oluyor. Ve biz bütün bunları bir lütuf olarak görüyoruz.
Emsalleriyle karşılaştırmak yerine bir öncekiyle karşılaştırıyoruz
Bir önceki 10 birimlik hata yapmışsa, yenisi 8 birimlik hata yapıyorsa biz onu başarılı görüyoruzHalbuki benzer özellik/konumdakiler sıfır hatayla işin içinden çıkıyorlardır.
Onları görmüyoruz,
Göremiyoruz,
Görmek istemiyoruz.
Basit, kişisel, günübirlik ufak tefek işlerle avunacağımıza, bunlardan herbirinin görev ve sorumluluklarının ne kadarını yerine getirdiklerini, konumlarını kötüye kullanıp kullanmadıklarını sorgulayabilmeliyiz. Örneğin, başbakandan milletvekillerine, rektörlerden belediye başkanlarına, kurum müdürlerinden memur ve hizmetlisine kadar her biri kendi görev ve sorumluluklarından ne kadarını yerine getirmektedir acaba?
Değişim sürecini kısaltmak ancak olaylara tarafsız bir gözle bakıp bunları değerlendirmemizle mümkün olacaktır.
Doğrular kişiye, zamana ve mekana göre değişiklik göstermez.
Doğru herkes için, her zaman ve her mekanda doğrudur.
İdeal toplum olma yolunda alınacak mesafe, olması gerekenlerle olanlar arasındaki farkın azalmasıyla paralellik gösterir.
Bu farkın en kısa zamanda kapanması ve en az olması temennisiyle.
2010
1 yorum
Osman
20 Eylül 2015, 2:43 pm (UTC 0) Bu yoruma bağlantı
Kendini bilen insan koltukta yücelmez, koltuğu yüceltir.